Çocuklara olan sevginin gösterilmesinin bir şekli de onları bineğe almaktır. Resûlullahın sünnetinde bunun da örneğini görüyoruz. Abdullah ibni Cafer (r.a.) bununla ilgili olarak şöyle bir hadis rivayet eder:
"Resûlullah bir yerden döndüğünde biz onu karşılardık. Yanımda bazen Hasan, bazen de Hüseyin olurdu. O da birimizi önüne, birimizi terkisine alır, Medine'ye kadar getirirdi."[39] Hadisin başka bir rivayeti, "Kendisini ilk karşılayanı önüne, diğerini terkisine alırdı" şeklindedir.[40]
Resulullahın bir yolculuk dönüşünde bineğinde üç çocuk olduğu da rivayetler arasındadır.[41]
Peygamberimizin çocuklara yönelik bu tatbikatının başka örnekleri de vardır.
Geçmişte çocuklar deveye bindirilirken, bugün yerine göre otomobil, traktör, motosiklet, bisiklet gibi ulaşım vasıtalarına bindirilerek onlara olan sevgi gösterilebilir.
Hastalandıklarında ziyaret etmek
Hasta ziyareti, bir Müslümanın diğer bir Müslüman üzerindeki en önemli haklarından birisidir. Israrla buna teşvik eden Peygamberimiz, sadece hasta olan büyükleri değil, çocukları da ziyaret etmiştir. Hatta kendisine hizmet eden Yahudi bir çocuk hastalandığında onun da ziyaretine gitmişti. Çocuğa, "Müslüman ol!" teklifinde bulundu. Çocuk, babasına baktı. Babası, "Ebu'l-Kasım'a itaat et" dedi. Çocuk Müslüman oldu.[42]
Buhârî'nin, Sahih'inde İyadetü's-Sıbyan "Çocuklara geçmiş olsun ziyareti" ismiyle bir başlık açması da, bu konunun sünnetteki önemini gösterir.
Kız çocukları ve sevgi
Kız olsun, erkek olsun, çocuğun sevgisiz yetişmesi, daha önce de açıkladığımız gibi, çocuğun ruh dünyasında çok büyük yaralar atar ve onu tehlikelere sürükler. Ancak, sevgisiz yetişmek, kız çocukları için daha bir tehlikelidir. Çünkü anne ve babasından gerekli sevgi ve ilgiyi görmeyen bir kız, dışarıda kendisine gösterilen sevgi ve ilgiden çok etkilenir. Bu da onun istismar edilmesine, karşı cinsin tuzağına düşmesine, başına istenmeyen durumların gelmesine yol açabilir.
Hz. Ömer'in çocuk sevgisine karşı gösterdiği hassasiyet
Çocuk sevgisi, idareciler için de son derece önemlidir. Çocukları sevmeyen bir idareci, idaresi altındakilere karşı da sevgi gösteremez. Hz. Ömer'in şu davranışı bu konuda çok ibretlidir:
Bir defasında Hz. Ömer, birisine bir memuriyet vermek istemişti. Onu çağırttı, gelip memuriyet belgesini almasını istedi. O zat geldiğinde Hz. Ömer bir çocuğu öpüp seviyordu. Adam,
"Çocuk da sevilir mi? Vallahi ben şimdiye kadar hiçbir çocuğu öpüp sevmedim" dedi.
Bu arada Hz. Ömer memuriyet belgesini adama vermişti. Geri istedi. "Senin insanlara karşı merhametin yok, ver şu memuriyet belgeni. Bundan böyle kesinlikle memur olamazsın" dedi.[43]
Allah için sevmek
Çocuk sevgisinde göz önünde bulundurulması gereken önemli bir konu da, sevginin Allah için olmasıdır. Allah'ı hiç nazara almadan veya düşünmeden çocuğa duyulan sevgi, şirke kadar gidebilir. Çocuğu Allah için sevmenin ölçülerinden bir kısmını şöyle sayabiliriz:
Onu Allah'ın bir emaneti olarak görmek, öyle muamele etmek,
Onun dünyasını kurtarmak ziyade, âhiretini kurtarmaya daha çok gayret göstermek,
Onu beslemek, istikbal hazırlamak, evlendirmek gibi konulara fazla dalarak Allah'a kulluktan ayrılmamak, namaz ve benzeri gibi kulluk vazifelerini yerine getirmek, helal kazanmak,
Hastalandığında, şifa vermesi için Allah'a niyazda bulunmak,
Vefat ettiğinde Allah'ın geçici olarak yanlarına verdiği emaneti geri aldığını düşünerek sabretmek, hatta daha büyük musibetler de verilebileceğini düşünerek sabırdan öte şükretmek.
Bir insan "Ben çocuğumu Allah için seviyorum" diyorsa, kendisini saydığımız bu maddelere göre test etmelidir.
Sevgide ihlas
İhlas, yapılan işi dünyevî hiçbir menfaat için değil, sadece Allah rızası için yapmaktır. Her şeyde ihlas olduğu gibi, sevgide de ihlas vardır. Bediüzzaman'ın ifadesiyle, sevginin ihlaslı olan çok küçük bir parçası, tonlarla olan resmi ve karşılık beklenen sevgiye üstün gelir." Bir zât, bunu şöyle ifade etmiştir: "Ben sevgi karşılığında bir rüşvet, bir ücret, bir karşılık, bir mükafat istemiyorum."[44]
Dolayısıyla, anne ve babalar çocuklarını bir karşılık beklemeden sevmelidirler. Bu karşılık ileride göreceği maddi bir karşılık olabileceği gibi sevgi de olabilir. Yani bir çocuk anne veya babasını sevmiyorsa, onlar "Madem sen bizi sevmiyorsun, biz de seni sevmiyoruz" diye düşünmemelidirler.
Sevginin dağıtımında çocuklar arasında eşit davranmak
Çocuklar arasında sevgide eşit davranmak, onların şahsiyetlerinin gelişmesi açısından son derece önemlidir. Aksi taktirde çocuk, kardeşini kendisinden çok seven anne ve babaya, hatta çok sevilen kardeşine düşman kesilebilir. Bu düşmanlık, hayatın bütün safhasını kuşatabilir. Bunun içindir ki, terbiyecilerin en güzeli olan Peygamber Efendimiz, gerek bir hak ve adalet olarak; gerekse, bir eğitim olarak çocuklar arasında eşit davranmayı tavsiye etmiştir. Bununla ilgili birkaç hadis şöyledir:
"Allah, öpmeye varıncaya kadar çocuklarınızın arasında adaletli davranmanızı sever."[45]
"Bağış ve ihsanda çocuklarınızın arasını eşit tutun."[46]
"Çocukların senin üzerindeki haklarından biri, onlara eşit davranmandır."[47]
Bir defasında Sahabilerden birisi Numan bin Beşir isimli çocuğuna malından hibede bulunmuştu. Çocuğun annesi, "Buna Resulullahı şahit tutmadan kabul etmem" karşılığını verdi. Numan'ın babası oğlunu da alarak resulullaha gitti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
"Başka çocukların da var mı?"
"Evet."
"Bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?"
"Hayır."
"Allah'tan korkun, çocuklarınız hususunda adil olun."
Hadisin başka rivayetinde, "Beni şahit tutma. Ben zulme şahitlik etmem" şeklindedir.[48]
Sevmemeyi, şahsa değil, vasfa yöneltmeli
İnsanoğlu, şeytanın vesvesesiyle çok sevdiği birinde küçük bir kusur gördüğünde hemen onu terk eder. O küçücük kusur, o şahsın bütün iyiliklerini bir çırpıda götürür. Bu, sevginin veya nefretin vasfa değil, şahsın kendisine yönelmesinden kaynaklanır. Diyelim ki, bir insan Allah'a inanıyor, ibadetlerini yerine getiriyor, mümkün mertebe haramlardan sakınıyorsa, bunun herhangi bir kusuru onu sevmemeye, hatta ondan nefrete sebep olmamalıdır. Bunu çocuklara da tatbik edebiliriz. Bir anne çocuğuna olan sevgisini veya nefretini onun şahsına değil, vasfına yöneltmelidir. Böyle yaptığı taktirde çocuğundan göreceği bir kusur, ondan bütün bütün nefret etmeye yol açmaz.
Sevgide denge
Bir Müslümanın en önemli özelliklerinden birisi, denge adamı olması, yani her türlü aşırılıklardan uzak bulunmasıdır. Sevgi için de bu geçerlidir. Tamamen korkuya dayalı bir eğitim verimli olmayacağı gibi, bütün bütün sevgiye dayalı bir eğitim de güzel neticeler vermeyebilir. Bu konuya Allah'ın isimleri noktasından şöyle yaklaşabiliriz:
Allah'ın pek çok güzel isminden birisi de, kısaca kainattaki her varlığı o varlığa uygun bir şekilde terbiye eden, eğiten mânâsına gelen Rab'dir. O, bu isminin gereği olarak bütün varlıkları kemal, yani mükemmelliğe doğru eğitir. Bu terbiye faaliyeti içerisinde insanın eğitiminin önemli bir yeri vardır. Onun eğitiminde kullanılan metoda baktığımızda sevgiyle korkunun yan yana ve içe içe olduğunu görüyoruz. Şöyle ki:
Rabbimiz, sevginin ifadesi olan Rahman ve Rahim isimlerinin gereği olarak insan oğlunun azgınlaşmaması, Cehennem azabına maruz kalmaması, Cennet nimetlerinden istifade edebilmesi için peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin ortak isimlerinden biri Beşîr yani müjdeleyici, sevdirici; diğeri ise Nezîr, yani korkutucudur. Onlar eğitmekle vazifelendirildiği toplumları bir yandan Allah'ın azabıyla korkuturken; diğer yandan Onun rahmetiyle, mükafatıyla müjdelemişlerdir.
Yine, terbiyecilerin en güzeli olan Rabbimiz, kullarını eğitmeleri için peygamberlerden bâzılarına kitaplar vermiştir. Özellikle Kur'ân'a baktığımızda Cennetle kendini sevdirdiği her yerde, hemen ardından Cehennemle korkutur, tehdit eder. Veya Cehennemle korkuttuğu her yerde, hemen ardından Cennetle sevginin neticesi olan mükâfat yönünü de nazara verir.
Yine pek çok âyette kullarından Kendisini sevmelerini isterken, korkmalarını da ister.
Diğer taraftan, Rabbimizin isimlerine şöyle bir göz attığımızda Rahman, Rahim, Rezzak, Şâfî, Cemîl gibi sevgiyi ifade eden, sevilmeye sebep olan isimlerinin yanı sıra; Cebbar, Kahhar, Muntakim, Celîl gibi korkmayı gerektiren isimlerinin de olduğunu görürüz.
Öyle ise başarılı olmak isteyen bir eğitimci, terbiyeci, "terbiye edenlerin en güzelinin ve eğitimcilerin terbiyecisinin" metodunu esas almalıdır. Yani sevgisiz bir eğitimin başarılı olmayacağı gibi, korkusuz bir eğitim de fazla başarılı şansının olmadığını bilmelidir. Ancak burada eğitimcinin, aşılıktan uzak, her iki temayı dengeli olarak kullanmaya çok dikkat etmesi gerekir.
Ağır basan sevgi olmalı
Eğitimci sevgiyle korkuyu dengeli kullanmalı derken, bunların birbirine eşit olması gerektiğini savunmuyoruz. Denge ayrıdır, eşit olması ayrıdır. Biz, Sevgi ve korku iç içe olmalı derken, korkunun ağır bastığı veya sevgiyle korkunun eşit olduğu değil, sevginin ağır bastığı bir eğitimi benimsiyoruz. Kâinata baktığımızda, Kur'ân'a baktığımızda, Resulullahın hayatına baktığımızda, Allah'ın isimlerine baktığımızda sevginin daha ağır bastığı görülür. Bu bağlamda Rabbimizin bir ismini kısaca açıklamakla yetinelim:
Allah'ın isimlerinden birisi de Vedûd'dur. Yani Cemâlini, isimlerini, bunların tecellisi olan mahlukatının güzelliklerini çok çok seven; rahmetinin güzel meyveleriyle, söz ve fiilleriyle Kendisini yaratıklarına sevdiren; başta insan olmak üzere bütün yaratıklardaki sevgiyi yaratan mânâsına gelir. Öyle ise bir eğitimci Allah'ın bu isminin tecellisini kendisinde göstermeli, eğittiği, terbiye ettiği insanlara sevgi ile yaklaşmalıdır.
Korku baskıdan kaynaklanmamalı
Eğitimci korkuyu da ihmal etmemeli derken, bu korkunun büyük ölçüde baskıdan kaynaklanmamasını, eğitilen kimsede, eğiticisinin sevgisini kaybetme "korkusu" olabilmesi gerektiğini de ifade edelim. Annesinden korkan bir çocuk, nasıl onun şefkatli sinesine yapışırsa, eğitilen kimse de gerektiğinde korktuğu eğitimcisinin şefkatine sığınmalıdır.
Büyük anne, büyük babalar ve sevgide denge
Çocuklarına olan sevgilerini açığa vurmaktan çekinen veya âile büyüklerine karşı bunu bir saygısızlık olarak değerlendiren anne babalar, büyük anne veya büyük baba olduklarında, bastırdıkları bu duyguyu fazlasıyla dışa vururlar. Torunlarına aşırı bir sevgi beslerler. Anne ve babanın eğitim için, otorite için zaman zaman kızmalarına, yerine göre hafifce dövmelerine tahammül edemezler. Böylece büyük anne ve büyük babaları tarafından "korunmaya" alınan çocuklar, baskıdan uzak, serbest bir hayat yaşarlar. Oysa bu durum, çocuğun geleceği için son derece önemlidir. Büyük anne ve babaların sevginin yanı sıra gerektiğinde eğitimin, terbiyenin gereği olarak gazap yönlerini de göstermeleri gerekir. Veya en azından anne ve balaların şiddete kaçmamak şartıyla gösterecekleri tepkiye, özellikle çocuğun yanında karşı çıkmamalıdırlar. Aksi taktirde bu yanlış tutum hem çocukların iyi yetişmemelerine sebep olur, hem de kendileri ile kendi çocukları arasında problemler yaşanmasına yol açar.
[1] Çeşitli psikoloji kitaplarından nakille İbrahim Canan, Peygamberin Sünnetinde Terbiye, s. 149, 150.
[2] Kazım Zafir, Çocukları Kurtarma Yurdu, s. 76'dan naklen, İbrahim Canan, Peygamberin Sünnetinde Terbiye, s. 150
[3] Kınalızade, 2:34.
[4] Ebû Dâvud, Edeb: 113
[5] Müstedrek, 1:62; Ebû Dâvud, Edeb: 66.
[6] Müslim, Fezâilü's-Sahabe: 94; Tirmizi, Menakıb: 61.
[7] Müstedrek, 3:156 (4740)
[8] Müstedrek, 3:155, 156 (4737, 4739)
[9] Müslim, Fezâilü's-Sahabe: 56.
[10] Müstedrek, 3:154, 160 (4731, 4753)
[11] Tirmizî, Menakıb: 31.
[12] Buhârî, Edeb: 18; Müslim, Fezail: 65; Tirmizi, Birr: 12; Ebû Dâvud, Edeb: 156.
[13] Mecmaü'z-Zevaid, 9:190.
[14] Buhârî, Edebü'l-Müfred, s. 404 (1183); Müstedrek, 3:169.
[15] Müslim, Fezâil: 63; Müstedrek, 4:40.
[16] Buhârî, Edeb: 22.
[17] Edebü'l-Müfred, s. 134, 367; Müsned, 4:35
[18] Müstedrek, 3:555.
[19] Edebü'l-Müfred, s. 221, 632; Müstedrek, 4:500; Buhârî, Ahkam: 47; Müstedrek, 3:456.
[20] Nevevî, Şerh-i Müslim, 15:85.
[21] Hayatü's-Sahabe, 2:493.
[22] Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 9:181-182; Kenzü'l-Ummal, 16:267; Tirmizî, Menakıb: 50 (3785)
[23] Kenzü'l-Ummal, 16:271, 272; Mecmaü'z-Zevaid, 9:182.
[24] Mecmaü'z-Zevaid, 9:182.
[25]Buhari, Edebü'l-Müfred, 96 (249)
[26] Mecmaü'z-Zevaid, 9:176; Kenzü'l-Ummal, 16:259.
[27] Kenzü'l-Ummal, 16:258, 259.
[28] Mecmaü'z-Zevaid, 9:181.
[29] Müslim, Fezail: 145.
[30] İbni Ebî Şeybe, Musannaf, 5:61
[31] Taberânî, Mu'Cemü's-Sagir, 1:249, Mecmaü'z-Zevaid, 9:409.
[32] Buharî, Edeb: 81; İbni Mâce, Edeb: 24 (3720)
[33] Ebû Davud, Edeb: 77; Mübârekfurî, Tuhfetü'l-Ahvazi, 6:126.
[34] Mu'cemü's-Sagir Tercüme ve Şerhi, 2:241.
[35] Suyutî, Tarihu'l-Hulefa, s. 189.
[36] Buhârî, İlim: 18.
[37] Ebû Dâvud, Tereccül: 15 (4196)
[38] Müstedrek, 3=77; İbni Mâce, Mukaddime: 11 (144)
[39] İbni Mâce, Edeb: 48 (3773)
[40] Ebû Dâvud, Cihad: 54 (2566)
[41] Nevevî, Şerh-i Nevevî, 15:197.
[42] Ebû Dâvud, Cenâiz: 6.
[43] Beyhaki, Sünen, 9:41.
[44] Lem'alar, s. 137.
[45] Câmiü's-Sagir, 2:297 (1895).
[46] Câmiü's-Sagir, 4:84 (4632); Ebû Davud, (3544).
[47] Müsned, 4:269.
[48] Müslim, Hibât: 13, 14; buharî, Hibe: 11; Ebû Davud, İcarat: 47 (3542-3545)