Sepetiniz boş

Yeni Üye | Kullanıcı: Şifre:

Çocuk Eğtiminde Sevgi

İsmail Mutlu

Çocuk eğitiminde sevgi

Çocuk eğitiminde sevginin önemi

Her insanın yaratılışında başkaları tarafından takdir edilme, sevilme hissi ve arzusu vardır. Çocuklar da anne ve babasının veya yakınlarının kendileriyle ilgilenmelerini, sevgilerini göstermelerini arzu ederler. Bir çocuk temiz havaya ne kadar muhtaçsa, sevgiye de o derece ihtiyacı vardır.

Sevgi, çocuğun şahsiyetinin gelişmesinde, sosyalleşmesinde gıda hükmündedir, hayat suyu gibidir ve güneş ışığı durumundadır.

Bir çocuğun fıtratındaki bu arzuyu karşılayamaması, sevilmediğini hissetmesi veya buna inanması, onu psikolojik problemlerin içine atar. Psikologların bildirdiğine göre, sevgisiz yetişen çocuk, konuşma özürlerine maruz kalabileceği gibi, homoseksüellik, sadizm, altını ıslatma, itaatsizlik, anne ve babaya düşmanlık gibi ruh bozukluklarına yakalanabilir. Yine böyle çocuklar, büyüklere karşı düşmanca hareket ederler ve haşin, kırıcı, kavgacı, yalancı, hırsız, okul kaçkını olurlar.[1] Hatta sevgisizlik, çocuğu intihara kadar sürükleyebilir.

İlmî araştırmalar neticesinde sevgisizliğin böylesine şahsî, âlevî ve toplumsal problem olduğu tespit edilince "Son zamanlarda en çok üzerinde durulan önemli problemlerden biri, anne ve babanın çocuklarına karşı takınacağı tavır olmuştur."[2]

 

Sünnette çocuk sevgisinin önemi

En büyük terbiye edici, eğitici varlık olan Rabbimiz, en son ve en mükemmel eğitimci olarak Peygamber efendimizi göndermiş ve Kendi yarattığı insanın fıtratına uygun eğitimin esaslarını vahiyle ona bildirmiştir. Hayatın her alanında en güzel yolu, doğru istikameti gösteren sünnet, çocuk eğitiminde de bu özelliğini, ağırlığını göstermiştir. Konumuz itibarıyla sadece sünnette çocuk sevgisi üzerinde duracağız.

 

Çocuğa sevildiği ifade edilmeli

Toplumumuzda anne ve babaların yanlış davranışlarından birisi de Çocuklarına sevgilerini ifâde etmekten çekinmeleridir. Bunu yaptıklarında çocuğun şımarabileceğini düşünürler. Sevdikleri halde, çocukları "sevgisiz" yetişir. Hem âilesine, hem de topluma problem olur. Maalesef, bu yanlış bazı eski terbiye kitaplarında da yer almaktadır. Meselâ bir kitapta, anne ve babanın, çocuklarına olan aşırı sevgilerini bildirmemeleri gerektiği, bildirdiği taktirde çocuğun onlardan korkusunun kalmayacağı, bunun da ilim ve edeb öğretiminde zarar vereceği ifâde edilir.[3] Oysa Peygamber Efendimiz bir hadislerinde sevgiyi söylemek gerektiğini ifâde etmiştir. Bu hadis şöyledir:

Bir defasında Peygamber efendimiz bir sahabi ile sohbet ederken başka birisi gelmiş ve "Ey Allah'ın Resulü, ben şu zâtı çok seviyorum" demişti.

Resûlullah, "Kendisini sevdiğini ona bildirdin mi?" dedi.

Sahabî, "Hayır, bildirmedim" deyince de, "Öyle ise bildir" buyurdu.[4]

Bu konuda bir başka hadis ise şöyledir: "Seni seven kimseye sen de ona olan sevgini bildir. Çünkü bu, sevgiyi daha da sağlamlaştırır."

Resûlullah (s.a.v.) bir hadislerinde de, "Küçüklerimize şefkat göstermeyen bizden değildir"[5] buyurarak, büyüklerden bütün çocuklara sevgi ve şefkat göstermesini istemiştir.

İnsanlığa gönderilen en büyük eğitici, en büyük terbiyeci, kızı Fatıma'yı çok sever, onu kendinden bir parça olarak görür, onu sevindirenin kendisini de sevindireceğini bildirirdi.[6] Sevgisini ona göstermekten, açığa vurmaktan, hiçbir zaman çekinmez, bazen bu sevgisini "Annem babam sana feda olsun" sözüyle ifâde ederdi.[7] Normal zamanlarda sık sık ziyaretine gidip sohbet ettiği gibi, bir yolculuğa çıktığında veya savaşa gittiğinde son olarak onu ziyaret eder, dönüşünde de ilk olarak ona uğrardı.[8]

Bir defasında da Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i kucaklayıp öptükten sonra "Allah'ım, ben bu ikisini seviyorum, sen de sev" buyurdu.

Bir defasında da Hz. Hasan için, "Allah'ım, ben onu seviyorum, Sen de sev. Onu seveni de sev" buyurmuştu.[9]

 

Çocuğa sevgiyi hissettirmenin şekilleri

Anne veya baba, çocuklarına sevgisini açıkça ifade edebileceği gibi, bunu onlara çeşitli vesilelerle hissettirebilir de. Sünnette bunun çok güzel örneklerini görüyoruz. Buna geçmeden önce önemli bir konuya açıklık getirelim.

Her çocuğun sevgi dili farklıdır. Anne babanın, eğitimcinin bu dili keşfetmeye gayret göstermesi gerekir. Meselâ bir çocuk kucağa alınmaktan, öpülmekten, okşanmaktan hoşlanırken, bir başkası bunlardan rahatsızlık duyabilir. Bu normaldir. Bu durumda anne ve babanın veya eğitimcinin "Ben seni seviyorum, sen kaçıyorsun veya kızıyorsun" demeyip o çocuğa karşı sevgilerini göstermenin başka yollarını aramalıdırlar.

 

Kucaklamak, öpmek, okşamak

Çocuklara karşı duyulan sevgiyi göstermenin en güzel yollarından biri onların kucaklanıp öpülmesidir. Nitekim Peygamberimiz bunu zaman zaman yapardı. Meselâ kızı Hz. Fatıma geldiğinde ayağa kalkar, onu öper ve kendi yerini ona verirdi.[10]

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i bağrına basar, onları koklar ve öperdi. Onları "Dünyada kokladığım iki Reyhanımdır"[11] diyerek severdi.

Bir defasında sevgisinin göstergesi olarak torunu Hz. Hasan'ı öpmüştü. Orada bulunan Akra bin Hâbis, "Benim on tane çocuğum var, bunlardan hiçbirisini öpmüş değilim" dedi.

Resûlullah, "Kim şefkat ve merhamet göstermezse, Allah da ona merhametini ihsan etmez" buyurdu.[12]

Resulullah sav torunlarını sevmek için sık sık kızı Hz. Fâtıma'nın evine gider ve torunlarını severdi.

Zaman zaman da Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'i güreştirir ve onları gayrete getirirdi. Bir defasında yine onları güreştirirken, "Ha gayret Hasan! Göreyim seni, yakala Hüseyin'i" diye onu teşvik ediyordu.

Bir defasında Resûlullah, hanımı Ümmü Seleme'ye (r.a.) içeriye kimseyi almamasını tenbihlemişti. Biraz sonra Ümmü Seleme (r.a.) Hz. Hüseyin'in içeri girmek istediğini söyledi. Resulullah, "Bırak girsin" buyurdu. İçeri giren Hüseyin, dedesinin boynuna çıktı ve oynamaya başladı.[13]

Bir defasında da Hz. Hasan'ın Resulullahın kucağında iken sakallarıyla oynadığı, onun da kendisini öptüğü rivayet edilir.[14] 

Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Mâriye'den olan oğlunu da çok severdi. Oğlu İbrahim'i Medine'nin dışında oturan bir süt anneye vermişti. Kadının kocası demirci idi. Zaman zaman o eve gider, evdeki dumana, ise aldırmadan içeri girer, oğlunu kucaklar, öper, koklar ve bir müddet sonra dönerdi.[15]

Resulullah (s.a.v.) sadece torunlarını değil, başka çocukları da sever ve onlara bu sevgisini gösterirdi. Meselâ onun çok sevdigi çocuklardan birisi Üsame bin Zeyd idi. Üsame, "Resûlullah beni bir dizine, Hasan'ı diğer dizine alır, sonra ikisini birden bağrına basar "Ey rabbim, bunlara rahmet et. Ben bunlara karşı merhametliyim" diye dua ederdi.[16]

Peygamberimiz, Hz. Enes'i de çok severdi.

Peygamberimiz, yanına getirilen çocukları kucağına oturtur, başlarını okşar ve onlar için hayır duada bulunurdu. Meselâ bir defasında Abdullah ibni Selam'ın (r.a.) oğlu Yusuf'u kucağına oturtmuş ve başını okşamış,[17] baldızının oğlu Abdullah bin Zübeyr'i sırtına almıştır.[18]

Amr bin Hüreys, Abdullah bin Utbe, Abdullah bin Büsr ve Abdullah bin Hişam da onun kucağına aldığı, başını okşadığı, dua ettiği çocuklardandır.[19]

Câbir bin Semüre de (r.a.) Resûlullah ile beraberken, iki çocuğun onu karşıladığını, her birisinin yanaklarını okşadığını ifâde eder.[20]

 

Omuzuna, sırtına almak, göğsüne çıkarmak

Çocukları omuzlamak, sırtına bindirmek de sevginin gösterilme şekillerindendir. Sünnette bunun da örneklerini görüyoruz. Resulullah (s.a.v.) torunlarına olan sevgisinin alameti olarak Hz. Hasan ve Hüseyin'i omuzlardı. Bir defasında yine onları omuzuna almıştı. Hz. Selman onlara, "Ne mutlu size, bineğiniz de ne güzel" dedi. Resûlullah (s.a.v.) "Binenler de güzel" karşılığını verdi.[21] Onun torunlarını omuzuna almasının daha başka örnekleri de vardır.[22]

Resulullah, torunlarını omuzuna aldığı gibi sırtına da bindirir, yerde elleri ve ayakları üzerinde yürürdü. Bir defasında onun Hz. Hasan ve Hüseyin'i sırtına bindirip elleri ve ayakları üzerine yürüdüğünü gören Câbir bin Abdullah (r.a.), "Deveniz ne güzel, sizler de ne iyi binicilersiniz" demekten kendisini alamaz.[23]

Hz. Berâ, Hz. Hasan ve hüseyin'in bazen namazda dahi dedelerinin sırtına bindiğini, onun da doğrulurken düşmemeleri için tuttuğunu rivâyet eder.[24]

Çocuklara olan sevgisinin göstergesi olarak çocukları kucaklayan, öpen, omuzuna alan, sırtına çıkaran örnek Terbiyeci, bazen de onları göğsüne çıkarırdı. Ebû Hüreyre (r.a.) bununla ilgili olarak kendi gözü ile gördüğü şöyle bir hatırasını anlatır:

"Resulullah, elleriyle Hasan'ın (veya büyük ihtimal Hüseyin'i n) ellerini tuttu, ayaklarını kendi ayaklarının üzerine koydu ve ‘Çık' buyurdu. Çocuk ayaklarını Resulullahın göğsü üzerine koyuncaya kadar tırmandı. Resulullah onu öptü ve ‘Ya Rabbi, ben onu seviyorum, sen de sev' buyurdu."[25] Bu hadisin başka rivayetinde "Zayıfcık, zayfcık, haydi çık, gözü küçük' dediği,[26] diğer bir rivayet ise, çocuğun ayaklarını dizleri üzerine koyarak göğsüne çıkardığı şeklindedir.[27]

Sa'd bin Ebi Vakkas da (r.a.) bir defasında Resûlullahın huzuruna girdiğini, Hasan ve Hüseyin'i onun karnı üzerinde oynarken gördüğünü bildirmiştir.[28]

 

Selam vermek

Çocuğa olan sevginin gösterilmesi yollarından birisi de selam vermektir. Selam, aynı zamanda çocuğa değer verildiğinin de bir ifadesidir. Resulullahın hizmetinde bulunan ve bir çocuk olan Enes bin Mâlik (r.a.) Resûlullahın kendisine[29] ve başka çocuklara "es-Selâmü aleyküm ya sıbyan=Selam üzerinize olsun ey çocuklar" şeklinde selam verdiğini bildirmiştir.[30]

Onlara olan sevgi ve ilgisinin göstergesi olarak çocuklara selam veren Peygamber efendimiz, kendisine selam veren çocuklarla ilgilenir, onlara dua ederdi.[31]

 

Hal hatır sorma, ilgilenme

Çocuklara olan sevginin göstergelerinden birisi de hal hatır sorma, onların gönüllerini alma, sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşmaktır. Enes'in (r.a.) Ümeyr isimli küçük bir kardeşi vardı. Ümeyr'in serçeye benzer küçük bir kuşu (nugayr" vardı. Peygamberimiz zaman zaman ona, "Ey Ümeyr, küçük kuşun ne oldu?" diye sorardı.[32] Ebû Dâvud'daki rivayette, bir defasında onu üzgün görmüş, "Ne oldu, niçin üzgün?" diye sorduğunda küçük kuşunun öldüğünü öğrenmiş, onunla ilgilenip teselli etmeye çalışmıştı.[33]

 

Şakalaşmak

Ciddiyet, Müslümanın vaz geçilmez bir vasfıdır. Ciddî bir insan çevresi tarafından her zaman sevilir ve itibar görür. Fakat  her şeyin bir yeri vardır. Bir insanın makamındaki veya işyerindeki ciddiyetini evinde de devam ettirmesi, âilesi ve çocukları tarafından hoş karşılanmaz. İnsanın makamı, mevkii ve cemiyetteki yeri ne olursa olsun, evine geldiğinde soğukluk veren ciddiyeti bir kenara bırakmalı, çoluk çocuğuna sevginin bir göstergesi olan güler yüz ve tatlı dille muamele etmelidir, onlarla oynayıp şakalaşmalıdır.

Bu hadislerden anlıyoruz ki, anne veya baba, çocuğuna duyduğu sevgiyi diliyle veya hareketleriyle ifâde etmelidir. Bunu yapmayan bir erkek, ideal bir âile reisi sayılmaz. Hz. Ömer'in şu sözü çok manalıdır:

"İnsan, âilesine alaka ve ünsiyette bir çocuk gibi olmalıdır. Mü'minler arasına çıktığında da ciddiyetini korumalıdır."

Sünnette bunun da örneklerini görüyoruz. Enes bin Mâlik'in bildirdiğine göre çocuklara karşı insanların en sakacılarından olan[34] Resulullahın (sav) Hz. Hasan'la,[35] Mahmud ibni Rebî ile,[36] Enes bin Malik'le[37] şakalaştığı rivayet edilir. Resûlullahın Hz. Hüseyin ile olan şu olayı çok canlıdır:

Bir defasında Peygamberimiz bir yere giderken çocuklarla oynayan Hüseyin'i görür. Onu da beraberinde götürmek ister, fakat Hüseyin kaçmaya başlar. Resulullah da onun ardından bir sağa, bir sola onu kovalar. Yakalayınca, ensesinden ve çenesinden tutarak öper ve "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'den" der.[38]

Çocukla şakalaşmak sevginin bir göstergesi olmakla beraber, âilede otoritenin lüzumu da bir gerçektir. Bu sebeple, şakalaşırken, oynarken ölçüyü korumalı, otoriteye zarar verecek davranışlardan kaçınılmalıdır.

 

Bineğe almak

Çocuklara olan sevginin gösterilmesinin bir şekli de onları bineğe almaktır. Resûlullahın sünnetinde bunun da örneğini görüyoruz. Abdullah ibni Cafer (r.a.) bununla ilgili olarak şöyle bir hadis rivayet eder:

"Resûlullah bir yerden döndüğünde biz onu karşılardık. Yanımda bazen Hasan, bazen de Hüseyin olurdu. O da birimizi önüne, birimizi terkisine alır, Medine'ye kadar getirirdi."[39] Hadisin başka bir rivayeti, "Kendisini ilk karşılayanı önüne, diğerini terkisine alırdı" şeklindedir.[40]

Resulullahın bir yolculuk dönüşünde bineğinde üç çocuk olduğu da rivayetler arasındadır.[41]

Peygamberimizin çocuklara yönelik bu tatbikatının başka örnekleri de vardır.

Geçmişte çocuklar deveye bindirilirken, bugün yerine göre otomobil, traktör, motosiklet, bisiklet gibi ulaşım vasıtalarına bindirilerek onlara olan sevgi gösterilebilir.

 

Hastalandıklarında ziyaret etmek

Hasta ziyareti, bir Müslümanın diğer bir Müslüman üzerindeki en önemli haklarından birisidir. Israrla buna teşvik eden Peygamberimiz, sadece hasta olan büyükleri değil, çocukları da ziyaret etmiştir. Hatta kendisine hizmet eden Yahudi bir çocuk hastalandığında onun da ziyaretine gitmişti. Çocuğa, "Müslüman ol!" teklifinde bulundu. Çocuk, babasına baktı. Babası, "Ebu'l-Kasım'a itaat et" dedi. Çocuk Müslüman oldu.[42]

Buhârî'nin, Sahih'inde İyadetü's-Sıbyan "Çocuklara geçmiş olsun ziyareti" ismiyle bir başlık açması da, bu konunun sünnetteki önemini gösterir.

 

Kız çocukları ve sevgi

Kız olsun, erkek olsun, çocuğun sevgisiz yetişmesi, daha önce de açıkladığımız gibi, çocuğun ruh dünyasında çok büyük yaralar atar ve onu tehlikelere sürükler. Ancak, sevgisiz yetişmek, kız çocukları için daha bir tehlikelidir. Çünkü anne ve babasından gerekli sevgi ve ilgiyi görmeyen bir kız, dışarıda kendisine gösterilen sevgi ve ilgiden çok etkilenir. Bu da onun istismar edilmesine, karşı cinsin tuzağına düşmesine, başına istenmeyen durumların gelmesine yol açabilir.

 

Hz. Ömer'in çocuk sevgisine karşı gösterdiği hassasiyet

Çocuk sevgisi, idareciler için de son derece önemlidir. Çocukları sevmeyen bir idareci, idaresi altındakilere karşı da sevgi gösteremez. Hz. Ömer'in şu davranışı bu konuda çok ibretlidir:

Bir defasında Hz. Ömer, birisine bir memuriyet vermek istemişti. Onu çağırttı, gelip memuriyet belgesini almasını istedi. O zat geldiğinde Hz. Ömer bir çocuğu öpüp seviyordu. Adam,

"Çocuk da sevilir mi? Vallahi ben şimdiye kadar hiçbir çocuğu öpüp sevmedim" dedi.

Bu arada Hz. Ömer memuriyet belgesini adama vermişti. Geri istedi. "Senin insanlara karşı merhametin yok, ver şu memuriyet belgeni. Bundan böyle kesinlikle memur olamazsın" dedi.[43]

 

Allah için sevmek

Çocuk sevgisinde göz önünde bulundurulması gereken önemli bir konu da, sevginin Allah için olmasıdır. Allah'ı hiç nazara almadan veya düşünmeden çocuğa duyulan sevgi, şirke kadar gidebilir. Çocuğu Allah için sevmenin ölçülerinden bir kısmını şöyle sayabiliriz:
Onu Allah'ın bir emaneti olarak görmek, öyle muamele etmek,

Onun dünyasını kurtarmak ziyade, âhiretini kurtarmaya daha çok gayret göstermek,

Onu beslemek, istikbal hazırlamak, evlendirmek gibi konulara fazla dalarak Allah'a kulluktan ayrılmamak, namaz ve benzeri gibi kulluk vazifelerini yerine getirmek, helal kazanmak,

Hastalandığında, şifa vermesi için Allah'a niyazda bulunmak,

Vefat ettiğinde Allah'ın geçici olarak yanlarına verdiği emaneti geri aldığını düşünerek sabretmek, hatta daha büyük musibetler de verilebileceğini düşünerek sabırdan öte şükretmek.

Bir insan "Ben çocuğumu Allah için seviyorum" diyorsa, kendisini saydığımız bu maddelere göre test etmelidir.

 

Sevgide ihlas

İhlas, yapılan işi dünyevî hiçbir menfaat için değil, sadece Allah rızası için yapmaktır. Her şeyde ihlas olduğu gibi, sevgide de ihlas vardır. Bediüzzaman'ın ifadesiyle, sevginin ihlaslı olan çok küçük bir parçası, tonlarla olan resmi ve karşılık beklenen sevgiye üstün gelir." Bir zât, bunu şöyle ifade etmiştir: "Ben sevgi karşılığında bir rüşvet, bir ücret, bir karşılık, bir mükafat istemiyorum."[44]

Dolayısıyla, anne ve babalar çocuklarını bir karşılık beklemeden sevmelidirler. Bu karşılık ileride göreceği maddi bir karşılık olabileceği gibi sevgi de olabilir. Yani bir çocuk anne veya babasını sevmiyorsa, onlar "Madem sen bizi sevmiyorsun, biz de seni sevmiyoruz" diye düşünmemelidirler.

 

Sevginin dağıtımında çocuklar arasında eşit davranmak

Çocuklar arasında sevgide eşit davranmak, onların şahsiyetlerinin gelişmesi açısından son derece önemlidir. Aksi taktirde çocuk, kardeşini kendisinden çok seven anne ve babaya, hatta çok sevilen kardeşine düşman kesilebilir. Bu düşmanlık, hayatın bütün safhasını kuşatabilir. Bunun içindir ki, terbiyecilerin en güzeli olan Peygamber Efendimiz, gerek bir hak ve adalet olarak; gerekse, bir eğitim olarak çocuklar arasında eşit davranmayı tavsiye etmiştir. Bununla ilgili birkaç hadis şöyledir:

"Allah, öpmeye varıncaya kadar çocuklarınızın arasında adaletli davranmanızı sever."[45]

"Bağış ve ihsanda çocuklarınızın arasını eşit tutun."[46]

"Çocukların senin üzerindeki haklarından biri, onlara eşit davranmandır."[47]

Bir defasında Sahabilerden birisi Numan bin Beşir isimli çocuğuna malından hibede bulunmuştu. Çocuğun annesi, "Buna Resulullahı  şahit tutmadan kabul etmem" karşılığını verdi. Numan'ın babası oğlunu da alarak resulullaha gitti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:

"Başka çocukların da var mı?"

"Evet."

"Bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?"

"Hayır."

"Allah'tan korkun, çocuklarınız hususunda adil olun."

Hadisin başka rivayetinde, "Beni şahit tutma. Ben zulme şahitlik etmem" şeklindedir.[48]

 

Sevmemeyi, şahsa değil, vasfa yöneltmeli

İnsanoğlu, şeytanın vesvesesiyle çok sevdiği birinde küçük bir kusur gördüğünde hemen onu terk eder. O küçücük kusur, o şahsın bütün iyiliklerini bir çırpıda götürür. Bu, sevginin veya nefretin vasfa değil, şahsın kendisine yönelmesinden kaynaklanır. Diyelim ki, bir insan Allah'a inanıyor, ibadetlerini yerine getiriyor, mümkün mertebe haramlardan sakınıyorsa, bunun herhangi bir kusuru onu sevmemeye, hatta ondan nefrete sebep olmamalıdır. Bunu çocuklara da tatbik edebiliriz. Bir anne çocuğuna olan sevgisini veya nefretini onun şahsına değil, vasfına yöneltmelidir. Böyle yaptığı taktirde çocuğundan göreceği bir kusur, ondan bütün bütün nefret etmeye yol açmaz.

 

Sevgide denge

Bir Müslümanın en önemli özelliklerinden birisi, denge adamı olması, yani her türlü aşırılıklardan uzak bulunmasıdır. Sevgi için de bu geçerlidir. Tamamen korkuya dayalı bir eğitim verimli olmayacağı gibi, bütün bütün sevgiye dayalı bir eğitim de güzel neticeler vermeyebilir. Bu konuya Allah'ın isimleri noktasından şöyle yaklaşabiliriz:

Allah'ın pek çok güzel isminden birisi de, kısaca kainattaki her varlığı o varlığa uygun bir şekilde terbiye eden, eğiten mânâsına gelen Rab'dir. O, bu isminin gereği olarak bütün varlıkları kemal, yani mükemmelliğe doğru eğitir. Bu terbiye faaliyeti içerisinde insanın eğitiminin önemli bir yeri vardır. Onun eğitiminde kullanılan metoda baktığımızda sevgiyle korkunun yan yana ve içe içe olduğunu görüyoruz. Şöyle ki:
            Rabbimiz, sevginin ifadesi olan Rahman ve Rahim isimlerinin gereği olarak insan oğlunun azgınlaşmaması, Cehennem azabına maruz kalmaması, Cennet nimetlerinden istifade edebilmesi için peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin ortak isimlerinden biri Beşîr yani müjdeleyici, sevdirici; diğeri ise Nezîr, yani  korkutucudur. Onlar eğitmekle vazifelendirildiği toplumları bir yandan Allah'ın azabıyla korkuturken; diğer yandan Onun rahmetiyle, mükafatıyla müjdelemişlerdir.

Yine, terbiyecilerin en güzeli olan Rabbimiz, kullarını eğitmeleri için peygamberlerden bâzılarına kitaplar vermiştir. Özellikle Kur'ân'a baktığımızda Cennetle kendini sevdirdiği her yerde, hemen ardından Cehennemle korkutur, tehdit eder. Veya Cehennemle korkuttuğu her yerde, hemen ardından Cennetle sevginin neticesi olan mükâfat yönünü de nazara verir.

Yine pek çok âyette kullarından Kendisini sevmelerini isterken, korkmalarını da ister.

Diğer taraftan, Rabbimizin isimlerine şöyle bir göz attığımızda Rahman, Rahim, Rezzak, Şâfî, Cemîl gibi sevgiyi ifade eden, sevilmeye sebep olan isimlerinin yanı sıra; Cebbar, Kahhar, Muntakim, Celîl gibi korkmayı gerektiren isimlerinin de olduğunu görürüz. 

Öyle ise başarılı olmak isteyen bir eğitimci, terbiyeci, "terbiye edenlerin en güzelinin ve eğitimcilerin terbiyecisinin" metodunu esas almalıdır. Yani sevgisiz bir eğitimin başarılı olmayacağı gibi, korkusuz bir eğitim de fazla başarılı şansının olmadığını bilmelidir. Ancak burada eğitimcinin, aşılıktan uzak, her iki temayı dengeli olarak kullanmaya çok dikkat etmesi gerekir.

 

Ağır basan sevgi olmalı

Eğitimci sevgiyle korkuyu dengeli kullanmalı derken, bunların birbirine eşit olması gerektiğini savunmuyoruz. Denge ayrıdır, eşit olması ayrıdır. Biz, Sevgi ve korku iç içe olmalı derken, korkunun ağır bastığı veya sevgiyle korkunun eşit olduğu değil, sevginin ağır bastığı bir eğitimi benimsiyoruz. Kâinata baktığımızda, Kur'ân'a baktığımızda, Resulullahın hayatına baktığımızda, Allah'ın isimlerine baktığımızda sevginin daha ağır bastığı görülür. Bu bağlamda Rabbimizin bir ismini kısaca açıklamakla yetinelim:

Allah'ın isimlerinden birisi de Vedûd'dur. Yani Cemâlini, isimlerini, bunların tecellisi olan mahlukatının güzelliklerini çok çok seven; rahmetinin güzel meyveleriyle, söz ve fiilleriyle Kendisini yaratıklarına sevdiren; başta insan olmak üzere bütün yaratıklardaki sevgiyi yaratan mânâsına gelir. Öyle ise bir eğitimci Allah'ın bu isminin tecellisini kendisinde göstermeli, eğittiği, terbiye ettiği insanlara sevgi ile yaklaşmalıdır.

 

Korku baskıdan kaynaklanmamalı

Eğitimci korkuyu da ihmal etmemeli derken, bu korkunun büyük ölçüde baskıdan kaynaklanmamasını, eğitilen kimsede, eğiticisinin sevgisini kaybetme "korkusu" olabilmesi gerektiğini de ifade edelim. Annesinden korkan bir çocuk, nasıl onun şefkatli sinesine yapışırsa, eğitilen kimse de gerektiğinde korktuğu eğitimcisinin şefkatine sığınmalıdır.

 

Büyük anne, büyük babalar ve sevgide denge

Çocuklarına olan sevgilerini açığa vurmaktan çekinen veya âile büyüklerine karşı bunu bir saygısızlık olarak değerlendiren anne babalar, büyük anne veya büyük baba olduklarında, bastırdıkları bu duyguyu fazlasıyla dışa vururlar. Torunlarına aşırı bir sevgi beslerler. Anne ve babanın eğitim için, otorite için zaman zaman kızmalarına, yerine göre hafifce dövmelerine tahammül edemezler. Böylece büyük anne ve büyük babaları tarafından "korunmaya" alınan çocuklar, baskıdan uzak, serbest bir hayat yaşarlar. Oysa bu durum, çocuğun geleceği için son derece önemlidir. Büyük anne ve babaların sevginin yanı sıra gerektiğinde eğitimin, terbiyenin gereği olarak gazap yönlerini de göstermeleri gerekir. Veya en azından anne ve balaların şiddete kaçmamak şartıyla gösterecekleri tepkiye, özellikle çocuğun yanında karşı çıkmamalıdırlar. Aksi taktirde bu yanlış tutum hem çocukların iyi yetişmemelerine sebep olur, hem de kendileri ile kendi çocukları  arasında problemler yaşanmasına yol açar.



[1] Çeşitli psikoloji kitaplarından nakille İbrahim Canan, Peygamberin Sünnetinde Terbiye, s. 149, 150.

[2] Kazım Zafir, Çocukları Kurtarma Yurdu, s. 76'dan naklen, İbrahim Canan, Peygamberin Sünnetinde Terbiye, s. 150

[3] Kınalızade, 2:34.

[4] Ebû Dâvud, Edeb: 113

[5] Müstedrek, 1:62; Ebû Dâvud, Edeb: 66.

[6] Müslim, Fezâilü's-Sahabe: 94; Tirmizi, Menakıb: 61.

[7] Müstedrek, 3:156 (4740)

[8] Müstedrek, 3:155, 156 (4737, 4739)

[9] Müslim, Fezâilü's-Sahabe: 56.

[10] Müstedrek, 3:154, 160 (4731, 4753)

[11] Tirmizî, Menakıb: 31.

[12] Buhârî, Edeb: 18; Müslim, Fezail: 65; Tirmizi, Birr: 12; Ebû Dâvud, Edeb: 156.

[13] Mecmaü'z-Zevaid, 9:190.

[14] Buhârî, Edebü'l-Müfred, s. 404 (1183); Müstedrek, 3:169.

[15] Müslim, Fezâil: 63; Müstedrek, 4:40.

[16] Buhârî, Edeb: 22.

[17] Edebü'l-Müfred, s. 134, 367; Müsned, 4:35

[18] Müstedrek, 3:555.

[19] Edebü'l-Müfred, s. 221, 632; Müstedrek, 4:500; Buhârî, Ahkam: 47; Müstedrek, 3:456.

[20] Nevevî, Şerh-i Müslim, 15:85.

[21] Hayatü's-Sahabe, 2:493.

[22] Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 9:181-182; Kenzü'l-Ummal, 16:267; Tirmizî, Menakıb: 50 (3785)

[23] Kenzü'l-Ummal, 16:271, 272; Mecmaü'z-Zevaid, 9:182.

[24] Mecmaü'z-Zevaid, 9:182.

[25]Buhari, Edebü'l-Müfred, 96 (249)

[26] Mecmaü'z-Zevaid, 9:176; Kenzü'l-Ummal, 16:259.

[27] Kenzü'l-Ummal, 16:258, 259.

[28] Mecmaü'z-Zevaid, 9:181.

[29] Müslim, Fezail: 145.

[30] İbni Ebî Şeybe, Musannaf, 5:61

[31] Taberânî, Mu'Cemü's-Sagir, 1:249, Mecmaü'z-Zevaid, 9:409.

[32] Buharî, Edeb: 81; İbni Mâce, Edeb: 24 (3720)

[33] Ebû Davud, Edeb: 77; Mübârekfurî, Tuhfetü'l-Ahvazi, 6:126.

[34] Mu'cemü's-Sagir Tercüme ve Şerhi, 2:241.

[35] Suyutî, Tarihu'l-Hulefa, s. 189.

[36] Buhârî, İlim: 18.

[37] Ebû Dâvud, Tereccül: 15 (4196)

[38] Müstedrek, 3=77; İbni Mâce, Mukaddime: 11 (144)

[39] İbni Mâce, Edeb: 48 (3773)

[40] Ebû Dâvud, Cihad: 54 (2566)

[41] Nevevî, Şerh-i Nevevî, 15:197.

[42] Ebû Dâvud, Cenâiz: 6.

[43] Beyhaki, Sünen, 9:41.

[44] Lem'alar, s. 137.

[45] Câmiü's-Sagir, 2:297 (1895).

[46] Câmiü's-Sagir, 4:84 (4632); Ebû Davud, (3544).

[47] Müsned, 4:269.

[48] Müslim, Hibât: 13, 14; buharî, Hibe: 11; Ebû Davud, İcarat: 47 (3542-3545)



Ana Sayfa | Yardım | İletişim
Telefon: +90 536 587 69 07 | Faks: +90 212 652 0027 | www.mutluyayincilik.com.tr
Adres: Şirinevler Mahallesi Bağlar Mevkii, Yiğit Sokak 2/3 Bahçelievler-İstanbul
© 2015 Mutlu Yayıncılık. Tüm hakları saklıdır.