Bu yazı İsmail Mutlu’nun 1992 yılında yayınlanan Tarih Aynasında Yahudiler isimli kitabından alınmıştır.
M.Ö. 586 yılında Yahudi devleti tarih sahnesinden silinmişti, bundan böyle artık bir devlet kuramadılar, başka devletlerin hâkimiyetleri altında yaşadılar.
Yüce Rabbimiz bir âyet-i kerimede Yahudilerle ilgili olarak şöyle buyurur:
“O Yahudilerin üzerine, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, bir zillet ve hakaret damgası vurulmuştur. Ancak Allah'a iman edip Onun dinine yapışmak veya insanlardan bir ahde sarılıp onlara tâbi olmayı kabul etmekle bu damgadan kurtulabilirler. Onlar Allah'tan bir gazaba uğramışlar, sefâletle ve aşağılanmakla damgalanmışlardır. Bu da onların, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri yüzündendir. Çünkü isyan etmişler ve hadlerini aşmışlardır.”
Âyet-i kerimede Yahudileri zillet ve hakaret damgasından kurtaracak iki şey üzerinde duruluyor:
1. Allah'a iman edip O’nun dinine yapışmak,
2. İnsanlardan bir ahde sarılıp onlara tâbi olmayı kabul etmek.
İşte günümüzde Yahudilerin İsrail'de küçük bir devlet kurmaları ve bir ölçüde zillet ve hakaret damgasından kurtulmalarının sebebi, insanlardan bir ahde sarılmış olmalarındandır. Bu ahid de başta Amerika ve İngiltere olmak üzere çeşitli devletlerin desteğidir. Burada bu yardımlar üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Yahudiler kendilerine koruyucu ve destekçi olarak İngiltere'yi ayarladılar. Birinci Dünya Savaşında İngilizlerin Türklere karşı savaşmaları Yahudileri çok sevindirdi. Bu arada İngiltere Araplara savaştan sonra Osmanlı idâresinden kendilerini kurtaracağını vaad ederek onların sevgisini de kazanmayı ihmal etmiyordu.
1917 yılında Balfour Beyannamesi neşredildi. Bu beyannamede şöyle deniliyordu:
“Büyük İngiltere hükümeti, Filistin'de Yahudiler için millî bir vatan kurulmasını istemektedir. Bu gayeye ulaşmayı kolaylaştırmak için bütün gücünü sarf edecektir.”
Gerçekten de İngiltere bunu gerçekleştirmek için elinden gelen gayreti gösterdi. Yahudilerin ve İngiltere'nin gayretleriyle Yahudiler Filistin devletine doğru her geçen gün biraz daha yaklaşıyorlardı.
Diğer devletler de Yahudilerin Filistin'de bir devlet kurmalarını destekliyorlardı. Rusya da dahil olmak üzere bütün Avrupa'da alevlenen Yahudi aleyhtarlığının aşırı boyutlara ulaşmasıyla Yahudiler, baskı ve zulüm altında kalmışlardı. Avrupa da, Yahudilere karşı girişilen bu davranışlar sonucunda, Yahudiler misafir oldukları devletlerle bir arada yaşayamayacaklarına inandılar. Yahudilerin ayrı bir devlet olmasını savunmaya başladılar. Yahudi probleminin ancak böyle çözümleneceğine tüm dünyayı inandırmak için yoğun bir propagandaya giriştiler.
Rusya ve Almanya Yahudilerin Filistin'de bir devlet oluşturmasında önemli menfaatleri olduğunu düşünüyorlardı. Meselâ Yahudilerin bu ülkeye gitmeleri neticesinde bu ülkelerdeki devrimci örgütler ve sosyalist partiler lidersiz ve taraftarsız kalacaktı. İkinci olarak Yahudilerin bu ülkelerden çıkarılmalarıyla bu ülkelerdeki milliyetçilerin hükümetten şikayetçi oldukları sebep ortadan kalkmış olacak, zaman zaman tehlikeli boyutlara ulaşan Yahudi aleyhtarlığı sona ermiş olacaktı. Üçüncü bir husus, bu iki devlet Yahudileri ülkelerinden çıkarmakla hem sosyal bir problemi çözmüş olacaklardı, hem de ülkelerinde istemedikleri bir unsuru Osmanlı Devleti himâyesi altına naklederek onlardan dış politika noktasında istifade edeceklerdi.
Zaman içerisinde Sûriye, Mısır ve Irak birtakım siyâsî haklar kazandı. Filistin'de bulunan Araplar da siyâsî haklar istediler. Churchill bu isteğe karşı çıktı. Çünkü o Filistin'de bir Arap devleti değil, Yahudi devleti kurmak istiyordu.
Yahudilerin hedeflerini gerçekleştirmeyi Britanya üzerine almıştı. 1934 senesinde Filistin'i Araplardan tamamıyla boşalttı ve Yahudilere teslim hususunda anlaşma yaptı. Fakat Araplar zaman zaman ayaklandıklarından Filistin'i Yahudilere teslim bu tarihte gerçekleşmedi.
Bununla beraber Herbert Samuel memleketi Yahudi göçmenleriyle doldurmaya çalıştı. 1936 senesinde bu göçmen Yahudilerin sayısı bölgedeki Arapların sayısına hemen hemen eşitlendi. Britanya hükûmeti göçmenlerin hayat şartlarını kolaylaştırdı. Onlara arazi verdi, ev ve iş yerleri yaptı. Yeni silâhları kullanmayı öğretmek için ordudan subaylar vazifelendirdi. 1944 yılında kendi ordusu içinde bir “Yahudi Alayı” kurdu.
İngiltere nihâyet Yahudi devleti kurulması için son adımı attı. 1948 yılının Mayıs ayında Filistin'den çekileceğini ilân etti. Sonra da çekildi ve Filistin'i Yahudilere teslim etti.
Bu arada Araplar Filistin Araplarını müdafaa ettiler. Neticede Yahudilerle savaştılar. Başlangıçta galip durumda iken sonradan Amerika'nın ve Batının yardımlarıyla Yahudiler Araplara galip geldiler. Böylece Filistin'de bir İsrail devleti kuruldu.
Görüldüğü gibi Yahudiler yıkıldığından 2500 sene sonra ancak kurabildikleri küçük devletlerini diğer ülkelerin desteğiyle gerçekleştirebildiler. Kur'ân'ın ifâdesiyle “insanlardan bir ahde sarıldıkları için” kurabildiler.
Yahudi asıllı biri olan Lawrence'nin bu uğurdaki gayretlerini de burada belirtmekte fayda var. Weizman bununla ilgili olarak şöyle der:
“Yahudilerle Araplar arasındaki ilişkilerin tarihini araştıran ben, Yahudi meselesinde büyük hizmetleri geçen Lawrenc'a ne kadar teşekkür etsem azdır.”
Yine Weizman, Müzekkirât-ü Weizman isimli kitapta İngiliz kilisesinin Yahudilere hizmette oynadığı rolü de şöyle anlatır:
“Okuyucu, ‘İngilizlerin Yahudilere yardımda gösterdikleri bu fedakârlığın ve onları Filistin'de ikàmet ettirme isteklerinin sebebi nedir?’ diye sorabilir. İşte Cevabı: İngilizler, bilhassa eski ekole mensup olanlar, Tevrât'ın en çok tesiri altında kalanlardır. Emellerimizi gerçekleştirmemizde İngiliz’in dindarlığı bize yardım etmiştir. Çünkü dindar İngiliz, Yahudilerin tekrar Filistin'e döneceklerine dair Tevrât'ın beyanına inanır. Bu sebeple İngiliz kilisesi en büyük yardımlarını yapmıştır.
İsrâil devletinin sonu yakındır
Yüce Rabbimiz bir âyet-i kerimede Kıyâmet gününe kadar Yahudilere azâbın en kötüsüyle eziyet edeceğini bildirir ve şöyle buyurur:
“Rabbin İsrâiloğullarına, Kıyâmet gününe kadar azâbın en kötüsüyle onlara eziyet edecek kimseleri musallat edeceğini yeminle bildirmişti. Muhakkak ki Rabbinin azâbı pek süratlidir. Muhakkak ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”
Daha önce meâlini verdiğimiz İsrâ Sûresinde de Tevrât'ta İsrâiloğullarına yeryüzünde iki kere fesat çıkaracaklarını ve büyük bir taşkınlıkla azacaklarını yazdığını o iki fesattan ilkinin vâdesi dolduğunda, üzerlerine çok çetin kuvvet sahibi kullarını musallat ettiğini, onların evlerinin aralarına kadar girip Yahudileri takip ettiğini bildiriyor ve bunun yerine getirilmesi muhakkak bir vaad olduğuna dikkat çekiyor.
Sonra onlara karşı İsrâiloğullarına tekrar kuvvet ve gàlibiyet verdiğini, mal ve evlât vererek kendilerine yardım ettiğini ve sayılarını çoğalttığını haber veriyor.
İkinci fesâdın vâdesi dolduğunda da, Yahudileri hor ve hakir etsinler, evvelce yaptıkları gibi tekrar Mescid-i Aksâyı istilâ etsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler diye, kendilerine düşmanlarını musallat ettiğini bildiriyor.
“Olur ki, böylece Rabbiniz size merhamet eder. Eğer fesâda dönerseniz, Biz de cezâya döneriz. Cehennemi, Biz kâfirler için bir zindan yaptık” buyurarak hayatları boyunca Yahudileri cezâ ile tehdit ediyor.58
Tevrât'ta yazılan fesad ve cezâlardan birincisi Hz. Süleyman'dan sonra gerçekleşmişti. Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi Yahudiler Tevrât'ın hükmünü dinlemediler, putlara taptılar, peygamberleri Eş'iyâ'yı (a.s.) öldürdüler. Cenâb-ı Hak da Yahudilere Buhtunnasır isimli birini musallat etti. Buhtunnasır, Yahudilerin ileri gelenlerini öldürdü, kadınlarını, çocuklarını esir aldı, mallarını yağmaladı. Mescid-i Aksâ'yı ahır yaptı, Yahudi âlimlerinden pekçoğunu hizmetçi olarak kullandı. Böylece Yahudi Devleti M.Ö. 586 yılında tarih sahnesinden silindi.
Bundan sonra Yahudiler sürgün hayatı yaşamaya başladılar. Bir müddet sonra âyette de belirtildiği gibi Yüce Rabbimiz Yahudilere mal ve evlâtla kuvvet verdi. Yahudiler buna şükredecekleri yerde her zaman olduğu gibi yine nankörlük ettiler. Kendilerine peygamber olarak gönderilen Hz. Zekeriyya'yı, Hz. Yahya'yı şehid ettiler. Hz. İsâ'yı öldürme teşebbüsünde bulundular. Yüce Rabbimiz onu huzuruna aldı, Yahudilere de vaadi gereği M.S. 70. yılında Romalıları musallat etti. Bunlar Buhtunnasır'ın daha önce yaptığı gibi Yahudilerin kimini kesip kimini de esir aldılar. Kudüs'ü yağmaladılar. Kitapları yaktılar, mabedlerini tahrip ettiler. Yahudiler bir defa daha iyiden iyiye târ u mâr oldu. Böylece Yahudiler Tevrât'ta yazıldığı, Kur'ân-ı Kerimde haber verildiği üzere iki defa cezalandırılmış oldu.
Yahudiler iki defa fesat çıkarıp iki defa Cenâb-ı Allah tarafından cezalandırıldıktan sonra tekrar tekrar fesat çıkardılar. Cenâb-ı Hak da “Kıyâmet gününe kadar azâbın en kötüsüyle onlara eziyet edecek kimseleri musallat edeceği” vaadi ve “Eğer fesâda dönerseniz, Biz de cezâya döneriz” tehdidi gereği birkaç defa cezaya döndü. Biz bunları daha önce yazdık. Burada bunları kısaca özetleyeceğiz.
Yahudiler ikinci cezâdan sonra vatansız kalmışlar, yeryüzünün çeşitli yerlerine dağılmışlardı. Başka milletlerin idâresi altında yaşıyorlardı. Bir kısmı da Mekke ve Medine'ye yerleşmişlerdi. Peygamberimiz Medine'ye hicret ettikten sonra Yahudilerle bir anlaşma yapmıştı. Fakat Yahudiler bu anlaşmayı bozdular, Peygamberimizi öldürmeye teşebbüs ettiler, anlaşma gereği Medine'yi düşmandan koruyacakları yerde düşmanla bir olup Müslümanlara karşı savaştılar. Medine'de daha pekçok fitne ve fesat çıkardılar. Yeni kurulan İslâm devleti için büyük bir tehdit oluşturmaya başladılar. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak vaadi gereği bu defa da onları Peygamberimizin ve Müslümanların eliyle cezalandırdı. Peygamberimiz onlardan pek çoğunu Arap Yarımadasından sürdü, bâzılarını Tevrât'ın hükmü gereği ölümle cezâlandırdı, mallarını ganimet olarak ele geçirdi.
Aradan yıllar geçti, çeşitli Avrupa ülkelerindeki Yahudiler fıtratları gereği oralarda fesat çıkardılar. O ülkelerde misâfir oldukları halde kendilerini ev sahibi gibi gördüler. Bunun neticesinde daha önce ifâde ettiğimiz gibi pek çok ülkede öldürüldüler, mallarına el konuldu, kitleler halinde sürgün edildiler.
Yahudiler son olarak en şiddetli şekilde fitne fesat çıkardıkları için Almanya'da Hitler tarafından cezâlandırıldılar. Bunu bir kaç konu önce yazdığımızdan burada tekrar girmeyeceğiz.
Görüldüğü gibi tarihleri boyunca Yahudiler fitne fesad çıkarmışlar, Allah da onları her seferinde cezâlandırmıştır. Bu fesatların ve verilen cezâların sayısı bir hayli fazladır. Yahudiler, en son olarak Hitler tarafından şiddetli bir şekilde cezâlandırılmışlardır. Günümüzde ise her cezâdan sonra olduğu gibi, Allah yine onları mal ve evlâtla kuvvetlendirmiştir. 40 yıllık bir süredir ise diğer ülkelerin de yardımıyla sancılı da olsa küçük bir devlet lütfetmiştir. Burada zihinlere Yahudilerin yakın zamanda niçin tokat yemedikleriyle ilgili bir suâl geliyor. Bediüzzaman Hazretleri böyle bir suâle verdiği cevapta şöyle diyor:
“Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için [hayat ve dünya sevgisinde aşırı gittikleri için] her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin meselesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki enbiyâ-i Benî İsrâiliyenin [İsrâiloğulları peygamberlerinin] mezaristanı olan Filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dînî [millî ve dînî his] olmasından çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistan'da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.”
Evet Yahudilerin çabuk tokat yememelerinin sebebi Filistin meselesinde hayat ve dünya sevgisiyle değil, dînî ve millî hislerle hareket etmelerindendir. Onların çabuk tokat yememelerinin mühim bir sebebi budur.
Diğer taraftan Yüce Rabbimiz “Müslümanlar kardeştir” hakikatını unutup birbirlerine düşman olan, birbirlerinin kanını emen milyonlarca Arabı, sayıları pek az olan Yahudilerle cezâlandırdığı da unutulmamalıdır.
Evet, Cenâb-ı Hakkın vaadi açıktır, onlar fesada dönerse, kendisi de cezâya dönecektir. Kıyâmete kadar da onlara eziyet edecek kimseler musallat edecektir. İçinde yaşadığımız bu yıllar vaad edilen cezânın yaklaştığı yıllardır. Çünkü İsrâil Devleti Filistin halkı üzerine kadın, çocuk, yaşlı demeden zulüm ve ölüm kusmaktadır. Öyle ise Cenâb-ı Hakkın mal ve evlât vererek kuvvetlendirdiği Yahudiler bu fesatlarının ve zulümlerinin cezâsını pek yakında çekeceklerdir.
Bunun çabuklaşması Yahudilerin zulümlerine devam etmeleri, Arapların dinimizin kesin olarak yasakladığı tefrikayı bırakıp kardeşliğe yönelmeleri, İslâmiyete sarılmaları, başlarındaki diktatörlerden kurtulmaları şartına bağlıdır.